Aslında hikaye 2011 yılında başlıyor. Charlie Hunnam’ın oynadığı Sons of Anarchy dizisinde en sade modelleri gözüme kestirirdim. Hiç modellerini de bilmem, bir tek Sportster Iron 883 sadeliğiyle hoşuma gider.
Birkaç sene önce Harley Davidson tırı Türkiye’ye uğradığını duymuştum. Altın Elbiseli Adam Barkın Bayoğlu sayesinde İngiliz plakalı motosikletlerle konvoy halinde Harley Davidson test sürüşüne çıkıldığını görmüştüm. Bu senekini de kaçırdık diye düşünürken, ilk hafta Ataşehir’e uğrayan tır bu sefer Maslak’ta Bosphorus HD’deydi. İş yoğunluğundan anca Cuma günü haberim oldu. Cumartesi günü sabahtan arayıp hangisi olursa yazın dedim. Telefonda hangi modele yazdıklarını dahi duymadım.
Maslak’a vardığımda Hypermotard’ı showroom’un karşısına park edip ufak ufak makinaları incelemeye başladım. Tabi bu ilk inceleme değil, ducati’yi servise götürdüğümde başka harleylerin rölantisini dinlediğim çok olmuştu. Saat merakı gibi, kalem merakı gibi, harley merakı da motosikletin içerisinde bile başka bir pencere.
The White Buffalo’dan Matador parçasını çok severim. Harley’ler böyle iki satır Charles Bukowski okuyup bir yudum viskiyi yudumlayıp, keyifli bir nefes almak gibi. Rock gruplarında bass gitaristin hareketlerini izlemek gibi. Gitme fikrini en sert vuran motosiklet.
“They call him the matador
He settles all the scores
He kills in plain sight
With a blade and a smile”
Siyahları güzel tamam kabul, ama şöyle derin simli bir lacivert, güzel bir krom Screaming Eagle veya Vance and Hines egzozla tadından yenmez. Ön yargılarımın arasında en çok makinanın aktarım mekanizmasının kayışlı olması rahatsız ediyordu. Ama en ufak cc motorunda bile gücü hissettiriyor. Motora binmeden kaç beygirmiş diye bakayım dedim sadece torku yazıyor. Harleyci üslubuyla “Bizde beygir sayılmaz, torka bakarız” teknik verilerde bile gülüyor makine.
2006 ve 2008 yıllarının yazlarını Amerika’da geçirdiğim için o toprakların motorlarının atmosferini de hatırlıyorum. Upuzun ve dümdüz çöl yollarında, harleyinle patır kütür yol alıp feylesof edasıyla gitmek. Fazlasıyla Amerikan rüyası. Motordan daha fazla aksesuarları, deri ceketleri ve o stereotype.
İki silindirin yabancısı değiliz, torkunda yabancısı değiliz. Ama serseriliğin yüceltilmesine yabancıyız. Gürültülü egzozlarla yollarda gidiyorsunuz, kimse önünüze kırmıyor. Yabancı plakaları görenler sizi yurtdışından gelmiş bir Harley çetesi sanıp cep telefonlarını çıkarıp çekebiliyorlar.
Gelelim Street Rod 750’ye. Görsel olarak eleştirebileceğim neredeyse hiç birşey yok. Makine su soğutmalı ve Harley dünyasıyla tanışacaklar için giriş seviyesi denebilir. Ancak ses yok ses. Euro4 normlarından dolayı olabilir. Titreşim beklentimin altında.
Farın fairing’i çok başarılı siyah ve füme arasındaki renk geçişleri de harika. Yeni nesli yakalamak için kromdan vazgeçmişler. Egzozların siyah olması gayet hoş.
Motora 3-4 dakika içerisinde alıştım, oturuş pozisyonu kumandalar, pegler herşey motosiklet gibi. O yüzden giriş seviyesi, pek çok Harleyci Street Rod’u Harley’den saymayabilirler bile. Bir fırsatını bulup 883 Iron’ı da deneyeceğim. Bu zehri salmaya yetti, çünkü ağırlığına bakarak çok hantal bir makine bekliyordum. Ducati kadar refleksiv olmasa da gaz koluna asıldığınızda size güçle cevap veriyor.
Bir de test sürüşünü bile minik bir Harley Grup sürüşüne çevirmişler. Sürüşün en önünde çok beyefendi ve kafa dengi birisi sürüş öncesi kısa bir bilgilendirme yapıp güzergahı anlatıyor.
Maslaktan çıkınca kendimizi trafiğin içinde buluyoruz ama manevralar o kadar da zor değil. Bahçeköy yoluna sapıyoruz ve harika birkaç viraj aldıkça, tamam Harley de viraja girebiliyormuş ön yargılarını yıkabilirsin diyorum kendime. Hyperla ya da Monster’la yattığım gibi değil virajlar ama biraz daha tok biraz daha usul.
Gidonu hafif öne eğilmenize sebep oluyor. Sportif bir sürüş için güzel, ama ben harley daha gürültülü ve daha konforlu olsun isterim. Kuru ağırlığı 230 kilo olan bir makine, 65 NM’lik torku var. Yağıyla suyuyla benziniyle makina 260 kiloları buluyor sanırım.

Street 750’ye göre Street Rod çok daha şık. Ve dışardan bakınca hiç de giriş seviyesi gibi durmuyor. Rod’da ön amortisör daha şık, kuyruk kısmı daha sportif.
Harley’ler hızın bir adım geride kaldığı, gücün ön plana çıktığı makinalar. Şunu anladım hayatımın bir yerinde hayatımda olacak.